4.6 C
Almanya
Perşembe, Mart 28, 2024

AABF: ‘Bedel’ ithamına rakamlı yanıt

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği 6’ncı Din Şurası’nda  “Alman devletinin Ali’siz Aleviliğe bedel ödeyerek İslam dünyasında ve özellikle ülkemizde bölünmenin tohumlarını ekmek istediği” yönünde ağır ithamda bulunmuştu. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’ndan ‘Bedel’ söylemine sert yanıt geldi. AABF Genel Başkanı Hüseyin Mat, basın açıklamasında Federal Hükümetin açıkladığı rapora yer verdi. Federal Hükümet verilerine göre 2014 ile 2017 yılları arasında, kurumsallaşmış göçmen kökenli inanç ve diğer sivil toplum kuruluşlarının projelerine aktarılan parasal destek toplam 13 milyon 600 bin Euro oldu. AABF bütçenin 350 bin Eurosunu alırken DİTİB 4 milyon 900 bin Euro aktarılıyor. Hüseyin Mat, “Eğer kastedilen bedeller bunlar ise, ki bunun dışında başka şeyler söylemek veya ima etmek deli saçmalığından öteye gitmez, o zaman bu bedelin parasal ganimetini ve lojistik, hukuksal desteğin kaymağını AKP devletine bağlı kurumlar götürmektedir. Durumun böyle olmasına rağmen, Alevi kurumlarına yönelik bu çamur kampanyaları neden?

Nedenini, kısaca da olsa yukarıda açıkladık. ‘Dervişin fikri ne ise, zikri de odur’ deyimi ve zevahiri kurtarma çabaları beyinlere egemen olduğu sürece, bu ve benzeri saldırılar her zaman olacaktır. AABF ve bileşenleri deneyimli, mücadele azmi yüksek ve her şart altında haklarına ve davasına sahip çıkabilecek, önüne çıkabilecek tüm engelleri aşabilecek bir kitle yapılanmasıdır. Aleviler, kitlesel bir örgüt olarak tüm doğal haklarını alana kadar hem Türkiye‘de, hem de Türkiye dışında yılmadan, bıkmadan mücadelelerine devam edecektir“ dedi.

İşte AABF açıklaması:

KAMUOYUNUN BİLGİSİNE

ALİ’SİZ ALEVİLİK SAFSATASI VE ALMAN DEVLETİ’NİN ÖDEMİŞ OLDUĞU AĞIR BEDELLER!

AKP İktidarı ve onun uydu yapılanmaları, her zaman olduğu gibi Alevileri ve Alevi örgütlenmelerini nokta atışlarla yıpratmaya, örgüt ve Alevi kitleleri arasına nifak sokarak kendi Alevi yapılanmalarını yaratmaya çalışıyor. Bunun için de her zaman olduğu gibi elinden gelen her şeyi yapıyor.

Otokrat ve dikta rejimlerin en korkulu rüyası; saltanatlarına karşı direnebilecek, sultayı yıpratabilecek, hatta çökertebilecek geniş tabanlı kitle örgütleri ve bu örgüt ve oluşumların kararlı ve sistemli mücadelesidir. Bu korkunun derin dürtüsüyle özellikle son yılların Türkiye’sinde muhalefete karşı amansız bir baskı ve yıpratma politikası uygulanmaktadır. Gelişigüzel tutuklamalar, gözaltları, tehdit ve şantajlar, Ali Cengiz oyunları, kara propaganda, psikolojik yıpratma taktikleri, uzun süreli kovuşturmalar vs. Türkiye halkının ve onun temsilcisi sivil toplum kuruluşlarının alın yazısı haline gelmiştir. Bundan dolayı birçok örgüt, siyasi parti, öğrenci temsilcilikleri ve sendikaların yanı sıra Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu ve bileşenleri de bu süreçten payına düşeni almakta,​saldırı kampanyalarının hedef tahtasına oturtulmaktadır.

Mevcut iktidar,​devlet, hükümet, Cumhurbaşkanlığı, yüksek yargı organları ve kurumları vs. diye bir ayrım yapmadan,​ yani tüm kurum ve mercileri tek elden yönlendiren mevcut iktidar ve onun temsilcisi;​ bu baskı, tehdit ve şantaj politikalarını uygularken asla plansız, düzensiz hareket etmiyor. Hedef almış olduğu örgüt ve partilere karşı bir baskı ve yıpratma stratejisi geliştiriyor ve bu strateji doğrultusunda baskı ve yok etmeye yönelik sistemini uygulamaya çalışıyor.

Özellikle son yıllarda Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’na karşı uygulanan bu stratejinin omurgasını oluşturan sivri çıkışlardan bir tanesi sık sık kullanılan “Ali’siz Alevilik” safsatası, diğeri ise AABF’nin yurtdışı örgütlenmesi olmasından dolayı “Türkiye’de huzuru bozmak ve islamiyeti parçalamak isteyen bazı dış güçlerin desteklediği bir yapılanma” olduğunu nefret ve kara propagandayla lanse ederek hem Alevi önderliğini, örgütlülüğünü yok etmeye çalışmak, hem de Aleviler arasına nifak sokarak, sadece inançlarını özgürce ifade etme istemlerinden başka bir talepleri olmayan Alevi kitlelerini bölüp parçalamaya ve hizip ortamı oluşturmaya çalışmaktır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6. Din Şürası’ında yapmış olduğu konuşmada kara propagandasını şu şekilde dile getirmiştir: “Batı’da pişirilen, son dönemde ülkemize ihraç edilmeye çalışılan Ali’siz Alevilik gibi kimi yıkıcı projelerin toplumumuz içinde pofpoflanmasının gerisinde yine bu senaryolar var. Açık ve net söylüyorum; Alman devleti Ali’siz Aleviliğe çok ciddi bedeller ödemek suretiyle İslam dünyasında, özellikle de ülkemizde bir bölünmenin tohumlarını ekmek istiyor.” Yukarıda bahsedildiği gibi; sadece saldır, at çamuru, tutmasa da mutlaka izi kalır yaklaşımıyla günümüzde pek fazla bir yere varılamayacağını anlayan mevcut çevreler, yeni saldırı ve yıpratma taktikleri geliştirerek bilinen yollarına devam ediyorlar. Dünya görüşleri ve içinde bulunmuş oldukları konumları itibarıyla zaten böyle olmaları da gerekiyor. Lakin meseleye başka türlü yaklaşmaları, gelişimi rasyonel değerlendirerek demokratik adımlar atmaları eşyanın tabiatına ters düşer.

AABF, iktidar ve temsilcilerinin gözünde sadece Alevilerin Almanya örgütlenmesi olarak görülmüyor. Onlara göre bu yapı tüm Alevilerin temsilci örgütlenmesi, öncü müfrezesidir, dolaysıyla çıbanın başıdır. Bundan dolayı; Alevilerin Türkiye ve Türkiye dışında bir dizi dernek, federasyon, Cemevi gibi örgütlenmeleri olmasına rağmen, hedef tahtasının ortasına temel ve baş çelişki olarak Almanya Aleviler Birlikleri Federasyonu’nu yerleştirmektedirler.

​Eskiden beri temcit pilavı gibi sürekli ısıtılıp ısıtılıp piyasaya sürülen “Ali’siz Alevilik” safsatasıyla asıl amaç; Alevi yapılanmaların içine çomak sokarak kargaşa ve gerilim yaratmaktı. Ama artık bu mesnetsiz, maddi zemini olmayan sivri çıkışı hiçbir aklıselim insan ciddiye almıyor. Bu provokatif söylem, Alevi örgütlerinde ve Alevi kitleler içinde kesinlikle yanıt bulamıyor. Dolayısıyla bu çevreler yeni taktikler geliştirerek yollarına devam ediyorlar. Cumhurbaşkanı’nın: “Alman devleti Ali’siz Aleviliğe çok ciddi bedeller ödemek suretiyle İslam dünyasında, özellikle de ülkemizde bir bölünmenin tohumlarını ekmek istiyor!” deyimi ile neyi amaçladığını hepimiz çok iyi biliyoruz, ama bu söylemle direkt olarak neyi kastediyor (!), buna bir açıklık getirmek gerekiyor.

Almanya’nın Alevilere vermiş olduğu ‘bedel’ olayından kastedilen iki meseleden birisi mali destek, diğer ise sivil toplum kuruluşlarına yasal, siyasi, sosyal alanlarda olanaklar sağlanarak lojistik destek verilmesidir. Şunu hemen belirtmekte yarar var; Almanya’nın Aleviler için özel bir politikası, özel bir gündemi kesinlikle yok. Bunu, karalama ve iftira icraat makamları da çok iyi biliyor aslında. Almanya; laik, demokratik federal bir Cumhuriyettir. Din ve mezheplere aynı mesafede yaklaşan, tüm din ve mezheplere aynı gözle bakan ve tüm din ve mezheplere aynı hakları tanıyan ve bu hakları yasalarla garanti altına alan, çoğulcu demokrasinin uygulandığı bir ülkedir Almanya. Almanya’da kurumsallaşmış bir inanç kurumuysanız ve hangi etnik kökenden geliyorsanız gelin, hangi din ve mezhebe bağlı olursanız olun, kurumsal bir yapıysanız ve kitlesel mücadelelerle haklarınıza sahip çıkıyorsanız; tüm dinlere tanınan haklar sizlere de tanınır. Yeter ki, inanç temelli kurumsal bir yapınız olsun, yeter ki, haklarınız için kitlesel sosyal-inançsal faaliyetleriniz olsun. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu da tam 30 yıldır bu alanda mücadele eden bir inanç kurumu olarak, savunduğu davanın ve temsil etmiş olduğu kitlelerin taleplerini dile getirerek, Türkiye’de asırlardan beri elde edemedikleri hakları almış bulunuyor. İşte Türkiye’deki iktidarın asıl sıkıntısı, bir türlü hazmedemediği durum da budur. Peki Türkiye’de asırlardan beri Alevilere verilmeyen ama Almanya tarafından verilen, daha doğrusu AABF tarafından alın teri ile alınan ve Türkiye’deki iktidarı zıvanadan çıkaran bu haklar nelerdir? Almanya hükümeti, özellikle eyaletler bazında, Alevi inancını toplumsal bir dini inanç olarak kabul etmiş ve bu doğrultuda bir inanç kurumu olarak AABF ile devlet anlaşmaları imzalamış, diğer inançlara vermiş olduğu hakları Alevilere de vermiştir. İlk bakışta bu sıradan bir anlaşmaymış gibi görünse de, özünde çok ciddi ve Alevilerin inançsal yaşamlarında bir ilk olarak tarihe geçmiştir. Aleviler, bu anlaşmaya ek olarak, ilk ve orta dereceli okullarda Alevilik dersleri verilmesi hakkını elde etmiştir. Dahası AABF Avrupa’da Alevilerin resmi temsilci kurumu olarak resepsiyonlara davet edilmekte, siyasi ve sosyal alanlarda muhatap olarak görülmektedir. Bu durum yani Alevilerin bu kazanımları elde etmesi, doğal olarak bazı çevreleri derinden rahatsız etmektedir.

Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın sürekli altını çizerek ifade ettiği ‘bedellerden’ bir taneside Alman devletinin Alevi kurumlarına vermiş olduğu sözde mali destek, yani muhteremin deyimi ile bir şeyin ‘karşılığında’ alınan bedel. Almanya, tek kişi tarafından yönetilen bir ‘sultacılar’ diyarı olmadığı için, toplumu ve bireyi, ülkenin sosyal, kültürel, siyasi gelişimine ve şekillenmesine ortak ediyor ve bu alanlarda sosyal-siyasi-kültürel katma değer ve kalıcılık sağlıyor. Bunu da dernekler ve benzeri sivil toplum kuruluşları üzerinden yapıyor.

Almanya’da sosyal, kültürel ve siyasi alanlarda faaliyet yürüten kayıtlı dernek sayısı günümüzde 650 bin civarındadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar dernek, sivil toplum kuruluşu bulunmamakta. Bu tesadüfü bir gelişim değildir. Almanya’da faaliyet yürüten ve dernekler masası tarafından resmi olarak tanınan sosyal, kültürel, siyasi ve inançsal alanlarda örgütlü faaliyet yürüten dernek ve benzeri kurumsallaşmış yapılar, faaliyetlerini ‘proje konseptine’ dönüştürüp uygulamaya koyduğunda, bazı devlet kurum ve makamlarının yanı sıra özel teşebbüs ve işletmelerden sponsorluk, ortaklık, gibi desteklerin yanı sıra, uygulanan projenin sosyal alanlar için katma değer ve kalıcılığı varsa, direkt bütçe katkısı da yapabiliyorlar. Alınan bu paralar da sade ve sadece uygulanan projelerin giderleri için harcanır. Yani bu mali destekten, projeyi uygulayan kurumlar faydalanamıyor.

Alman devleti, inanç kurumlarına, direkt ve örtülü ödeneklerden asla para ve diğer maddi olanaklar sağlamaz. Yasal olarak bunu yapması asla mümkün değildir. Topluma, sosyal yaşama, toplumsal barış ve gelişime katma değer ve kalıcılık sağlayacak ve sivil toplum kuruluşları tarafından uygulanabilecek projeler için bazı devlet kurumları ve özel işletmelerin proje destekleme ve sponsorluk fonları vardır, ve bu fonlardan bahsedilen muhteva ve kapsamlı projelere kısmi destek sağlanır.

Bu bahsedilen fonlardan, islami ve islam kökenli olarak görülen inanç kurumlarına verilen maddi destek,​ Eylül 2017 tarihinde Yeşiller Partisi milletvekili Volker Beck ve arkadaşlarının Federal hükümete vermiş oldukları soru önergesiyle netlik kazanmıştır. Bu önergeye Federal hükümetin vermiş olduğu yanıt, açıklamış olduğu bilgi ve belgelere göre; Almanya’da faaliyet yürüten Cami ve Cami kurumlarının toplam sayısı 2350 civarındadır. Ve yine bu soru önergesi raporuna göre; 2014 ile 2017 yılları arasında, kurumsallaşmış göçmen kökenli inanç ve diğer sivil toplum kuruluşlarının projelerine aktarılan parasal destek de net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Yapılan bu açıklamaya göre; Almanya‘da önemli proje faaliyetleri gerçekleştiren belli başlı büyük yapılanma ve İslami kuruluşların adları şöyle:

· Ahmadiyya Muslim Jamaat (AMJ),​
· Islamische Gemeinschaft der Bosniaken in Deutschland – Zentralrat e. V.
· Islamrat für die Bundesrepublik Deutschland e. V. (IRD),​
· DITIB – Diyanet İşleri Türk İslam Birliği
· Verband der IslamischenKulturzentren (VIKZ),
· Zentralrat der Marokkaner in Deutschland e. V. (ZMaD, auch ZRMD),
· Zentralrat der Muslime in Deutschland (ZMD))
· Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu
· TGD – Almanya Türk Toplumu

​Bahsedilen önergeye verilen ve cevap niteliği taşıyan rapora göre 2014-17 yılları arasında, TGD, AABF ve yukarıda adı geçen birtakım İslami kurumların projelerine ödenen paranın miktarı toplam 13 Milyon 600 bin Euro olarak belirtilmektedir. Mayıs 2018 tarihli Federal Meclis Tutanağı ve Eylül 2017 Soru Önergesine verilen Federal Meclis Raporuna göre (sayfa 22’den 62’ye kadar);bu miktardan Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu projelerine aktarılan toplam mali kaynak 350 bin Euro civarında iken, DİTİB’in bu pastadaki payı ise toplam 4 Milyon 910 bin Euro civarındadır. Geriye kalan meblağ ise TGD ve onlarca Sünni perspektifli kurum ve cami projelerine aktarılmıştır. Bu miktarlar, sadece Federal Devlet kurumlarının proje faaliyetlerine aktarmış olduğu paralardır. Bu projelerin çoğu AB destekli olduğu için, en az bu bahsedilen miktarlar kadar bir de AB fonlarından aktarılmıştır. Yani yukarıdaki miktarları en az iki ile çarpmamız gerekmektedir.

Tekrarlayacak olursak; 4 yıl kadar bir zaman dilimi içerisinde Alman devlet kurumları, TGD ve inanç kurumlarının projelerine toplam 13 milyon 600 bin Euro civarında para aktarmıştır. Bu bütçenin 350 bin Euro kadarı Alevi kurumlarına giderken, Türk Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Almanya temsilciliği olarak bilinen DİTİB‘in projelerine 4 milyon 910 bin Euro civarında para verilmiştir.

Eğer kastedilen bedeller bunlar ise, ki bunun dışında başka şeyler söylemek veya ima etmek deli saçmalığında öte gitmez, o zaman bu bedelin parasal ganimetini ve lojistik, hukuksal desteğin kaymağını AKP devletine bağlı kurumlar götürmektedir. Durumun böyle olmasına rağmen, Alevi kurumlarına yönelik bu çamur kampanyaları neden? Nedenini, kısaca da olsa yukarıda açıkladık. “Dervişin aklı ne ise, fikri de odur‘ deyimi ve zevahiri kurtarma çabaları beyinlere egemen olduğu sürece, bu ve benzeri saldırılar her zaman olacaktır. AABF ve bileşenleri deneyimli, mücadele azmi yüksek ve her şart altında haklarına ve davasına sahip çıkabilecek, önüne çıkabilecek tüm engelleri aşabilecek bir kitle yapılanmasıdır. Aleviler, kitlesel bir örgüt olarak tüm doğal haklarını alana kadar hem Türkiye’de, hem de Türkiye dışında yılmadan, bıkmadan mücadelelerine devam edecektir.

Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu

Hüseyin Mat
Genel Başkan

Son Haberler

İlgili Haberler